Saim Orhan’ın Ayna programında Angola’yı seyrediyorum. O da ne! Luanda’da standart bir otel odası 520 Amerikan doları imiş. Meğer Angola son üç yıldır resmi kayıtlara göre dünyanın en pahalı ülkesi imiş. Tekrar tekrar düşünüyorum. Afrika’da gitmediğim iki ülke kaldı. Sao Tome & Principe ile Angola. Sao Tome’ye de en kolay ve ucuz ulaşmanın yolu yine Launda’dan. Sonunda değerli gezi arkadaşım Selman Arınç’la iki aylık çok girişli Angola vizesini Atina’dan almayı başarıyoruz. (Ama yakında Angola İstanbul’da Başkonsolosluk, Ankara’da ise elçilik açıyor. Vize almak kolaylaşacak.) Yola çıkıyoruz…
Bu coğrafyadan 400 yıl içinde Brezilya’daki Plantasyonları 4, 5 milyon köle pazarlandı. Hem de önce bir kilisede acele hristiyan yapılıp sonra balık istifi gemilere bindirilen o zavallı insanların yarısı yollarda ölüyordu. Köle ticareti sömürgeciliğin bir yan ürünü oldu. Amerika kıtasında yerli halk olan Kızılderililer azalınca, buna paralel olarak köle ticareti korkunç boyutlara ulaştı. En sağlamları, en gençleri, en sağlıklıları Okyanus ötesine taşındı. Araplar ile bize medeniyet dersi veren Avrupalılar, Afrika’nın iç kısımlarına girmeye korktuğu için köleleri para, içki ve silah karşılığı yerli kabile şefleri veya yerel krallar kanalı ile sağlamaya başladılar. Analar ile babalar çocuklarını, çocuklar anne ile babalarını köle olarak satmaya başladı. Herkes insan avcılığına soyundu. Kölelik benimsendi. Afrika kıtası yavaş yavaş karanlığa gömüldü.
Kölelerin Portekiz gemilerinde vatan özlemini ile acılarla seslendirdikleri hofa ve landu’dan hüzün dolu Fado Müziği doğdu. Brezilya’daki Angola kökenli kölelerin vatanlarına geri dönmek için yakınmalarını resmeden Mesembe Dansı ile daha sonra bir festival havasına sokulan ve dünya çapında çok popüler olan Samba’ya dönüştü.
Evet, 1975 yılında bağımsız olan Angola 27 yıl savaşı, acıyı tüm şiddeti ile yaşadı. İktidarda olan ve dönemin Sovyetleri ile Küba’nın desteklediği MPLA’ya (Marksist-Leninist Hareket) karşı elmas madenlerinden gelirini elde etmeyi başaran Güney Afrika, ABD ile İngiltere’nin desteklediği UNITA bağımsızlık hareketi arasındaki silahlı mücadele çok uzun yıllar sürdü. Masum insanlar kaçarak başkent Luanda’ya sığındı ve kentin nüfusu 500 binden 6 milyona çıktı. Parklar bile gecekondu ile doldu. Angola nüfusunun % 35’i başkentte yığıldı.
Yirmi milyon mayın Angola topraklarına döşendi. Mayınlar döşemek ucuz ve kolaydır. Ama onları gezi toplamak çok zor ve masraflı. Savaş sırasında ortalama bir milyon kişi hayatını kaybetti. Bir paradoks yaşandı. Sovyetler dağılınca, MPLA en önemli destekçisini kaybetmiş oldu, zorunlu olarak bu parti de ABD’ye yaklaştı. 2002 yılında kırsal arazide mücadele eden UNITA lideri Savimbi öldürüldü. Şu anda Angola’nın başına yine MPLA’nın lideri olan Josi Edvardo dos Santos bulunuyor. (Yıl: 2011)
Angola bir bakıma da zıtlıklar ülkesi. Lüks ve sefalet bir arada yaşanıyor. Vasıfsız işçiler ayda 250 – 300 Amerikan doları kazanırken Luanda’nın merkezindeki Hotel Alvalade’nin standart bir odası 500 dolar. Generallerin aylığının ise yüz bin dolarlara ulaştığı söyleniyor. Diğer taraftan denizden günde ortalama 2,5 milyon varil petrol üretiliyor. Devlet başkanının kızının sahip olduğu gökdelenlerin inşaatı başkentin merkezinde hızla devam ediyor. Zenginler fildişi kulelerde, etrafı duvarlarla çevrili sitelerde, kapının önünde park eden 2-3 ciple yaşantısını sürdürürken, günde 3 dolar kazanan halkın yaşadığı gecekondu semtlerinde altyapı olmadığı için yağmur yağınca önce su baskınları, ardından da salgın hastalıklar yaşanmakta ve sık sık elektrik ve su kesilmekte. Aylık kiralar başkentin lüks Talatonta semtinde 5000 dolardan 15000 dolara kadar varmakta. Bir limonata, iki şiş et ve yanında salataya bu coğrafyada 100 Amerikan doları ödeyebilirsiniz. Luanda’nın Güney Afrika kökenli lüks alışveriş merkezi Shoprite’de havyar dahil her türlü yiyecek çeşidini satın almak mümkün.
Yüz binlerce Çinli Angola’da bulunmaktan mutlu görünüyor. Citic veya China Fund gibi Çin devlet kuruluşlarının desteklediği Çinli firmalar satın aldıkları petrol karşılığı tüm inşaat sektörüne hakim olmuş. Uçaklarda Çinliler Bussiness Class’ta seyahat ettiklerine göre iyi kazanıyorlar. Buraya çalışmak üzere getirilen 200 bine yakın Çinli ülkesine dönmek istemiyormuş. Ama Çinlilerin yaptıkları bir hastanenin üç ay sonra mühendislik hataları yüzünden çöktüğünü hemen ekleyeyim.
Başkent Luanda
Hızla göç almış, plansız gelişmiş ilginç bir kent Luanda. Nüfusunu kesin olarak kimse kestirememekle birlikte artık 6 milyonu aştığı söyleniyor. 21 Ocak Caddesi’nde sabah 7-9 ile akşam iş çıkışı ciddi bir trafik sıkışıklığı yaşanıyor. Yollar yetersiz. Neredeyse 1,5 saat öyle duruyorsunuz. Ara sokakları denerseniz bir yerlerde çöp veya kum yığınlarına arabanız takılabilir. Halkın karafatma olarak tanımladığı minibüsler her türlü trafik yasasını göz göre göre çiğniyor. Havaalanı artık kentin merkezinde kalmış. Zenginler ise Musulu Adası’nı kendilerine mekan kabul edip kentin karmaşasından kaçmışlar. Mutomba Meydanı halen bir şantiye görünümündeki Luanda’nın merkezi olarak kabul ediliyor. Altyapı olmadan yaşanan hızlı yapılaşma bu kentte huzur içinde sakin bir yaşamı imkânsız hale getirmiş. Kirli, beton yüzlü gri ve mutsuz bir kent yaratılmış. Elçiliklerin bulunduğu Miramar bölgesi bile bu gidişattan nasibini almış.
Eğer bu coğrafyada bizim gibi 4-5 gün kalacaksanız işte size bazı öneriler:
· Benfika (Benfica) El Sanatları Pazarından ahşaptan yapılmış dertli ve düşünen Afrikalı ve neredeyse soyu tükenen siyah antilop heykellerinden satın alabilirsiniz. Ayrıca Afrika’nın coşkusunu rengârenk tuvale yansıtan ilginç resimler var. Ama hiç de ucuz değil.
· Medeni geçinen Avrupalının bir utanç kaynağı olan Kwanza Nehri kıyısındaki beyaz badanalı Köle Müzesini adımlayabilirsiniz. İçindeki fotoğraflar, palangalar, zincirler, köle ticareti ile ilgili ürkütücü rakamlar karşısında dehşete düşebilirsiniz.
· Portekiz koloni mimarisinin az da olsa bu güne ulaşan Millî Banka Binası gibi örneklerini fotoğraflayabilirsiniz.
Bizi elçilikte misafir eden, dost kanatlarını üstümüze açan fedakâr, sporcu ve sanatçı, hatta iyi bir aşçı Sayın Büyükelçimiz Hamit Osman Ölçay ve elçiliğin pırlanta gibi gençleri Umut ile Cemil Çağdaş’a teşekkürü bir borç bilirim.
Semsiye ağaçları, monyok ununu havanda ısrarla döven kadınları, kuzeyde okyanus gibi genişleyen Kongo Nehri, damlarına taş dizilmiş perişan gecekonduları, merak dolu ürkek gözleri ile beyazları izleyen çocukları, savaş nedeni ile insanlardan ırak kalıp bugüne kadar kültür değerlerini koruyan kırsalı ile XVIII. yüzyılın ünlü İngiliz edebiyatçısı John Milton’un kaybolan cenneti (Lost Paradise) belki de “Angola”dır.
Kısa Kısa Angola
· Bu coğrafyaya ilk ayak basan 1478 yılında Portekizli Kaptan Diogo Ca’o’dur.
· Afrika’nın arazi olarak 7. büyük ülkesi olan Angola’nın 18 eyaleti, 1600 kilometrelik sahil şeridi var. Arazisinin %60’ı yüksek plato. Dünyada yüzölçümüne oranla en fazla ormanlık alana sahip 8. ülkesi.
· Aslında iki mevsimden söz etmek mümkün. Yağmurlu Yaz ve Kurak Yaz.
· Angola’da bir erkek resmen iki kadınla evlenebiliyor.
· Angola sınırları içinde 90 etnik grup bulunuyor. En çok kullanılan lisan ise Bantu, Kimburdu ve Umbundu.
· Petrol bulunduğu söylenen Angola’nın kuzeyindeki Cabinda Bölgesi tamamen Kongo-Brazaville toprakları içinde yer alıyor.
· 2010 yılında Afrika Uluslar Futbol Şampiyonası finalleri bu ülkede yapıldı. Canbera Ayrılıkçı FLEC Militanlarının Togo Futbol Takımına gerçekleştirdiği ölümcül silahlı saldırı tüm dünyanın dikkatini bu yöreye çekmişti.
· Kırmızı-siyah Angola bayrağında hâlâ eski günlerden bir hatıra olarak pala-orak figürü duruyor.
· Angola dünyadaki ABD dahil tüm ülkelere vize uyguluyor. Aslında, Angola çok gururlu ve kibirli bir ülke…
· Baobab Ağacının bu coğrafyadaki adı Imbodio Ağacı. Ülke içinde seyahat ederken bazen Imbodio ormanlarına büyük bir zevkle dalıyorsunuz. Madagaskar’dan sonra bu ilginç ağaca en çok burada rastladım. Meyvesinden çay ve dondurma yapıyorlar.
· Günlük yayınlanan tek bir devlet gazeteleri var. Gazeteler caddelerde satılıyor. Satıcılar özellikle trafik tıkanınca arabaların aralarında geziniyorlar ama sadece gazete satmıyorlar. Hemen hemen her şey sokaklarda pazarlanıyor. Prizler, ayakkabılar, gitarlar, süpürgeler, çantalar, piller, biralar, bulaşık kapları, ceketler, gömlekler, çikolatalar, su tıkaçları, duşlar ve hatta tansiyon aletleri.
· Angola gençliğinin popüler müziği “hiphop” tarzı.
· Bu ülke, Türkiye’den iki saat geri, yani Türkiye’de saat 15.00 iken Angola’da 13.00 oluyor.
· Tüm Afrika’da olduğu gibi burada sigara içme oranı yüksek değil, elbette müşteri artsın diye sigara çok ucuz. Ancak alkol tüketimi fazla.
· Angola, Afrika’da Portekizce konuşan 5 devletten biri. Diğerleri Sao Tome & Principe, Yeşil Burun Cumhuriyeti, Mozambik ve Gine Bisseau
· Angola özellikle inşaat sektörü için fırsatlar ülkesi olmasına rağmen burada yaşayan Türk sayısı sadece 70. Luanda’da 2010 yılında bir büyükelçilik açmamız çok önemli bir adım. Ticareti arttırmanın en pratik yolu Çinlilerin yaptığı gibi bu ülkeden petrol satın almak. Petrol karşılığında her türlü mal ve hizmet sektörü pazarlanabilir. Angola’nın petrol ve elmas dışında bir üretimi yok gibi. Aslında Türkiye ve Angola ürettikleri ve sundukları çeşitlilik ile birbirini tamamlıyor.
· Sahilde yaşayan yerli halkın en önemli geçim kaynağı ilkel de olsa “balıkçılık.”
· Angola sahillerinde sık sık gemi enkazları göreceksiniz. Üzülmeyin bunlar kaza geçiren talihsiz gemiler değiller. İkinci el satın alınıp sigortadan para almak için bir yolla yani hile ile batırılmışlar.
· Angola halkı bir soruya olumsuz yanıt vermeyi ayıp saydığı için biliyor gibi davranıyor. Elbette bu durum sonunda tatsız sonuçlara yol açılabiliyor. Ayrıca zamanı iyi değerlendirme ve söz verme mevhumu yok gibi.
· Göz alıcı Bubu giysilerini kiliseye giderken giyip, papazla birlikte şarkı söyleyip dans ediyorlar. Çünkü dans ederek tanrıya yaklaşacaklarına inanıyorlar.
· Bir tarihte çok sayıda aç fil Namibya topraklarından Angola’ya geçip köyleri basmış. Bunun üzerine 4 bin Angolalı korku içinde komşu ülke Namibya’ya kaçmak zorunda kalmış.
· Başkentten güneye doğru Lubanga-Namiba asfalt yolu rahatça seyahat etmeye uygun.
· Özellikle gecekondu semtlerinde ufak yaşta anne olmuş kızlara rastlıyorsunuz. Çoğunun babası da çocuğunu sahiplenmiyormuş.
· Çinliler dışında Portekizce konuşan Brezilyalılar da bu coğrafyada ticarette söz sahibi.
· Çölde rastlanan ve tabak şekli ile satelit antenine benzeyen Welwitschia Mirablis bitkisi 2000 yaşında ve hâlen yılda bir milimetre kadar uzuyor.
· Güzellikleri ile ünlenen Himba ve rengârenk saç örgüleri ile Mucuwana yerlilerinin kalem gibi sivri odunların çevrelediği köyleri Tarzan filmlerinden fırlamış gibi. Sanki Afrika’yı Dr. Livingstone’un gözünden seyrediyorsunuz.
· Savaş öncesi hayvan çeşitleri ile övünen Angola uzun savaş yıllarının ardından bu coğrafyaya has çift boynuzlu siyah antiloplar gibi endemik hayvanlarının çoğunu yitirdi. Şimdi bu antilop Angola’nın ve Angola Hava Yolları’nın sembolü oldu. Luanda’ya 70 kilometre uzaklıktaki Kissama Millî Parkı ile Namibya sınırına yakın 16000 kilometrekarelik Iona ve diğer parklarda hayvan görmek için şansınızı deneyebilirsiniz. Farklı şelaleler de sizi bekliyor. Ayrıca ülkenin kuzeyinde Kongo Nehri boyunca 4x4 ciple doğada hakiki yalnızlığı yaşayarak zevkli fakat yorucu bir yolculuk yapabilirsiniz.
· Angolalıların tuhaf bir alışkanlığı daha var. Kuyruk görünce dayanamayıp hemen arkasına geçiyorlar. Örneğin bir bakıyorsunuz ki süpermarkette veya bir otopark çıkışında bir kasa boş iken diğerinde 10 kişi uslu uslu kuyrukta bekliyor.
· Angola’da en pratik araç 4x4 cipler. Hem kumda hem su baskınında yol alabilirsiniz. Zaten sokaklar ciplerle dolu.
· Hristiyan Yedi Günlüler Tarikatının cemaati yalan söylemiyor, hırsızlık yapmıyor, içki içmiyor, Müslümanlardan ayrılan belki de tek yönleri namaz kılmamaları.
· Angola’nın para birimi aynı zamanda ülkenin önemli bir nehrinin adı olan Kwanza. Kwanza’nın yurtdışına çıkartılması yasak.
· Kurucu başkanları Neto’nun başkentte dikkatinizi çekecek olan dev bir anıt mezarı bulunmakta.
· Angola’da Müslüman cemaat çok azınlıkta… Başkentte sadece 3 tane mescitten bozma cami bulunuyor.
· Angola’da yaşam kısa. Ortalama ömür erkekler için 35, kadınlar için 37.
· Dünya’da sıtmanın en öldürücü sonuçlandığı coğrafya Angola imiş.
· THY’nın yakın bir gelecekte İstanbul Luanda seferine başlayacağı söyleniyor.
· Angola’da pek aç kimse olmaz. Hemen hemen her yerde mango ağacı var. Biraz dibinde beklerseniz başınıza muhakkak bir mango düşer.
· Maalesef başkent civarını pet şişe ve naylonlar kuşatmış. Yol kenarları gayet çirkin rengârenk naylonlarla dolu.
· Türk hükümeti, Milli Eğitim Bakanlığı kanalı ile 12 adet Angolalı öğrenciye üniversite tahsili için burs veriyor.
Hazırlayan: Prof. Dr. Orhan Kural Türkiye Gezginler Klübü Kurucu Başkanı